11 Aralık 2012 Salı

Pamukova Gezisi


        

 Aslında Pamukova’ya geçtiğimiz Kasım ayı sonlarında gitmiştik. Henüz kar yağmamış, doğa çok renkliliğini yitirmemişti. Yolu tarifi ederlerken, Sakarya’ya girmeden, Kartepe üzerinden gidersek 30/40 km kısalacağını söylediler.Yarısı Kocaeli, diğer kısmı Sakarya Valiliğince yapılmış yeni bir yoldu. Dediklerini yapıp Maşukiye güzergâhından Kartepe’ye doğru kıvrıla kıvrıla çıktık. Yeni doğan güneşle tepelerde ovanın güzelliği daha da artıyordu. Sonbahar, bütün zenginliğini seyrimize sunuyor, güneş içimizi ısıtıyordu. Kocaeli-Sakarya sınırındaki Sultaniye Köyü mezrasına ait tarlalar içine serpiştirilmiş beyaz evlerin ve ormandaki renkliliğin güne ayrı bir güzellik kattığı güzergahtan Pamukova’ya yöneldik

             Pamukova, adından da anlaşılacağı üzere ovada kurulu. Arkaya doğru yüksek tepeler ve muhtelif küçük köyler var. Bütün yerleşimlere ulaşım sağlanmış olduğu halde, bozulmamış doğası, bol seçenekleri ve  büyük kentlere yakınlığı sebebiyle turizmde umut vaad ediyor. Köyler dağınık ve küçük olduğundan henüz betonlaşma olmamış. Pamukova’da bir gün içinde hızlı bir şekilde hareket ederek ortalama dört/beş yayla gezip iki mağara görebilir, akan suyu takip ederek patlağa (suyun kaynağı) gidebilir, Roma döneminden kalma İznik Kenti'ne su götüren şebekenin sağlam kalan kalıntılarını veya bir Bizans kalesini görme mutluluğunu yaşayabilirsiniz.

            Biz o gün özellikle yaylaları görmek istedik. Önce Kıranyurt Yaylası’na gittik. Hekimlerin hastalarına bu yaylayı önermelerinden ve havasıyla, suyuyla hastalığı kırmasından dolayı bu ad verilmiş. İki tarafı yüksek tepelerle çevrilmiş, insana huzur veren şirin bir yayla Kıranyurt. Bir ucunda heybetli Kartepe var. Bir kenarında da orman. Buradaki ağaç dokusu her yıl biraz daha yeşerip ormanlaşarak yaylanın küçülmesine sebep olmuş. Ama Kıranyurtlular memnunlar bu durumdan. Doğaya saygılılar. Diğer tarafında, aşağılarda Pamukova uzanıyor. Uzaklarda görüş çizgisinin son noktasında Bursa Uludağ var, tepelerinde de kar. Sabah erken saatlerde muhtarın hazırladığı yayla sofrasında mükellef bir kahvaltı masasına oturduk. Sıcak sohbetlerin yapıldığı kahvaltıda esintiyle gelen harika bir reyhan kokusu Kasım ayında olmamız sebebiyle şaşırttı bizi. (Mayıs ayında doğanın güzelliğini ve coşkusunu varın siz düşünün artık.) Yayla zengin bir floraya sahip. Bu zengin doku herşeye sinmiş. Kahvaltının tadı damağımızda kaldı diyeceğim ama önümüzdeki ilkbaharda gidip bu güzelliklerden siz de sebeplenin demek daha iyi olacak galiba. Çünkü Kıranyurt Yaylası'nda çadır kurup doğanın keyfine varmak isteyenler için gerekenler  hazır hale getirilmiş. Yolu düzeltmişler, sadece mucuru dökülecek. Kıranyurt Yaylası'ndan Kartepe’ye yürümek, kamp ateşinin çevresinde yıldızları seyretmek, yayla evlerinden alınmış peynirli, tereyağlı, yumurtalı kahvaltı yapmak ve tatlı bir hafta sonu yaşamak için önümüzdeki bahara vakit ayırırsanız, bana hak vereceksiniz.
Kıranyurt, sessizliği ve doğal görkemiyle sizi de etkileyecektir.


            İkinci yaylamız Ercova (Eğriceova)’da arabalarımızı bırakıp arazi cipine doluşuyoruz. Yollar oldukça çamurlu. Bizimle birlikte gelen turizmci arkadaşlarımız bu yolun, ATV sporu için mükemmel bir güzergah olduğunu söylüyorlar. İnönü Yaylası’na doğru aşağılara iniyoruz. Çamların aralarında yer yer kar var. Ercova ile Kıranyurt yaylaları arasında çukurdaki İnönü Yaylası'na vardığımızda manzara büyülüyor bizi. Çimenler suya doymuş, sarı çiçekler açmış. Küçük dereciklerde gözyaşı berraklığında akan  suyun içinde renkli küçük  taşlar  ışın yansıması yapıyor. Ormandan esen rüzgar ruhunuza dinginlik katan bir müziğe dönüşüyor burada. Yayladan yukarı baktığınızda yine Kartepe’yi görüyorsunuz. Biraz zorlu bir yürüyüş parkuruyla Kartepe’ye çıkıp akşama burada kurulacak çadırlara geri döndüğünüzde, şehirdeki bir haftalık yorgunluğunuzu atmış, bedeninizi ve ruhunuzu stresten arındırmış olacaksınız. Ama bu yaylanın size bir sürprizi de olacak. Kenarda hafif yükselen bir kayalıkta İnönü Mağarası var. Henüz çok fazla tahrip edilmemiş. Sarkıt ve dikitlerinden çok, bazen yerde sürünmenizi gerektirecek kadar daralan dehlizleriyle heyecan veren değişik bir yapıya sahip. Arkaya doğru bir hayli derin olduğu söyleniyor. Bir hafta sonu etkinliğinde gününüze renk katacak türden bir mağara. Unutmadan söyleyeyim, Eğriceova’dan İnönü Yayla’sına kadar giden yol kenarında ağaçların arasında bir dere var, iki yayla arasında size eşlik ediyor.


       Mağara ile süslenen yayla gezimize küçük bir ara verip, tepede,  çok güzel görünen bir köye doğru yöneliyoruz. Bu şirin köyün adı; Bakacak. Köyün eteklerinden de Pamukova’yı seyrediyoruz. Merkezin etrafında 9-10 kadar köy var. Köyler çok yakınmış gibi geliyor. Ancak en yakını 8-10 Km uzaklıktaymış. Bu tepeden yapılan yamaç paraşütünün heyecanlı güzelliğini anlatıyor Kaymakam Bey. Mutlaka güzel olmalı diye düşünüyor insan. Köyün içinde de çok güzel köy konakları var. Yol boyu harika bir bitki dokusu mevcut. Bakacak Köyü dönüş yolunda bizi bekleyen güzel görüntüyle heyecanlanıyoruz. Çok yüksek bir tepenin üzerinde bir kale var. Tepe adını buradan almış, Kale Tepe diye anılıyor. Üzerindeki yapı Bizans dönemine ait “Paşalar Kalesi”ymiş. Bu geç Bizans dönemi kaleye zorlu bir yürüyüş gerektiğinden ve zamanın darlığından dolayı ne yazık ki çıkamıyoruz. Ve Paşa Kale'den ovayı kuşbakışı seyretme zevkini bir başka tarihe erteliyoruz.
 
                Pamukova, doğa tutkunlarına çeşitlilik sunma konusunda çok cömert davranıyor. Mesela, yol kenarlarında çilek tarlaları var. Çilekçilik çok gelişmiş. Kasım ayı sonlarında biz de çilek topluyoruz. Tatları damağımızda, hikayesini dinliyoruz çileğin aktaralım size de. Modern tarım yöntemi uygulanıyormuş. Bu projeyi Antalya’dan almışlar. Eski yöntemle dönüm başı 200 kg çilek alınırken yeni yöntemle dönüm başı 5000 kg kaldırıyorlarmış. Üstelik senede dört defa ürün alınıyormuş bu çilek tarlalarından. Pamukova’nın ova taraflarında ise, dış mekan süs bitkiciliği başlatılıp geliştirilmiş. Önceleri pamuk ekiliyormuş. Ova ismini de buradan almış. Sonra soğan ekmişler, daha sonra da kavun. Ancak şimdi dış mekan süs bitkisi ekiyorlar. İstanbul Belediyesi’ne çalışıyorlar. Özellikle, Fransız Gülünde, Geyve ile birlikte çok iddialılar. Bu bitkiler önceleri ülkemize ithal edilerek giriyormuş. Yani Pamukova milyon dolarları Türkiye’ye kazandırıyor. Valilik, Kaymakamlık, Belediye ve üretici el ele çalışıyorlar. Başarı kaçınılmaz olacağa benziyor. Biz bol şans dileyip devam ediyoruz gezmeye.

               Pamukova Kaymakamı Sayın Hasan Göç, Pamukova’nın bir “yayla zengini” olduğunu anlatıyor. Bu gün gördüğümüz her yaylaya hayran kalıyoruz. Değişik yürüyüş parkurları, farklı destinasyonlar için planlar yapmaya çalışıyoruz. Doğal, zengin ve bozulmamış en iyisi de İstanbul’a çok yakın bir bölge. İyi bir turizmci bol seçeneklerle farklı etkinlikler sunabilir burada. Bunu net olarak görebiliyorsunuz. Hoşumuza gidiyor, daha bir neşeyle geziyoruz. Akşama doğru Öküz Yatağı Yaylası’na varıyoruz. Bütün gün boyunca bol suyu olan derelerden, derelerin kenarında değişik sporlara uygun yollardan, sık ağaçlı ormanlardan ve eşsiz güzellikteki yaylalardan geçtik. Küçük bir tesiste, doğanın sessizliği içinde lezzetli balıklarla güzel bir yemek de keyfimize keyif katıyor. Mevsiminde gelmiş olsaydık yalnız bu yöreye mahsus olan Kanlıca mantarından toplayabilecektik. Ama vakitsiz gelmişiz mantar mevsimi geçmiş. Seneye onu da notlarımız arasına aldık. Öküz Yatağı Yaylası’nın aşağısında Kaymakam Suyu Mağarası var. Mağaranın iç dokusunun güzelliği, yeni keşfedilmesine rağmen dillerde dolaşıyor. Önümüzdeki senelerde adından çok söz ettireceğe benzeyen Kaymakam Suyu Mağarası’na ne yazık ki havanın kararması sebebiyle giremiyoruz.


      Sabah erken saatlerde başladığımız geziyi bitirmek zorunda kalıyoruz. Kasım ayı bitmek üzere. Genelde yolların kenarlarında dereler vardı, gün boyu bize eşlik ettiler. Zengin bir orman dokusu içinden geçtik, sonbaharın büyüsünü sundular. Bu yaylalarda, mehtabı veya ilkbahara has güzelliği düşününce heyecanlanıyor insan. Gelecek günler için iyi güzergahlar keşfetmenin neşesiyle mutlu oluyoruz. Bu günlerde Kartepe’de kar var Pamukova’nın yüksek kesimlerinde de. Ama siz Pamukova ve yaylaları için ajandalarınıza Mayıs ayına notlar düşünüz. Şehrin kalabalığına ve yorgunluğunuza iyi gelecektir Pamukova. Çok yakın, çok bakir ve çok doğal. Güneyde kaldığı için bol güneş alıyor. Kendisine özgü bir iklimi var. Jeep safariye uygun yollar, yamaç paraşütüne uygun tepeler, ATV sporu için ideal parkurlar, çok sayıda yaylaları, iki güzel mağarası var. Geç Roma dönemi tarihsel zenginlikleri, bol su kaynakları, her çeşit ağacın bulunduğu renkli bir orman dokusu var. Ve en önemlisi İstanbul’a, Kocaeli’ne, Bursa’ya çok yakın hele hele İstanbul’a. Bu aralar Kartepe’ye çıkıyorsanız aşağılara doğru bakın. Gördükleriniz Pamukova’nın yaylalarıdır. Nisan, Mayıs gibi gittiğinizde tıpkı Kartepe gibi müdavimi olacaksınzı. Dinlenmek için hafta sonu kaçamaklarınıza mekan olarak seçeceğinize inanıyorum.

Yazı : Bilsen Gürer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder